Sahil evinde rüzgâr perdeleri uçuştururken, içeride dört kişilik sessiz bir anlaşmanın sıcaklığı yayılıyordu. Göz göze gelmemek için çaba harcıyorlardı. Ama bedenler gözlere ihanet ediyordu.
Ece, ince ipek sabahlığıyla mutfağa süzüldü. Saçları dağınık, çıplak ayakları parke zeminde yankılanıyordu. Tam karşısında Ali duruyordu. Tişörtü terden sıyrılmış, bakışları sabah buğusuyla karışık.
Hiçbir şey söylemeden yaklaştı Ece. Yalnızca gözleriyle sordu:
“Hatırlıyor musun ne demiştik? Kod 4-7…”
Ali’nin parmakları, Ece’nin sabahlığının belindeki ipi yavaşça çözdü. Kumaş yere düştüğünde zaman da onlarla birlikte durdu.
Gözleri göğsünde, elleri kalçalarındaydı. Dudakları boynunda geziniyordu. Sessizlik, arzunun en güçlü çığlığına dönüşmüştü.
Ece’nin parmakları, Ali’nin sırtında geziniyor, onu kendine çekiyordu. Göğüs uçları dudaklarıyla buluştuğunda bir iç çekiş yayıldı odanın her köşesine. Ali, diz çökerek öpücüklerini Ece’nin iç uyluklarına taşıdı. Gözlerini bir an bile ayırmadan…
Sonra Ece, onu başından tutup yukarı çekti. Dudakları kavuştu. Dil, dilin içine karıştı. Artık kod yoktu. Sadece beden vardı.
Aynı anda üst katta, başka bir odada, Murat ve Deniz, geceden kalan buharın içinde birbirlerine dolanmıştı. Murat, Deniz’in sırtını öperken elleri onun göğsüne uzanıyor, parmakları arasından fısıltılar gibi zevk geçiyordu.
Deniz gözlerini kapatıp Murat’ın boynuna dişlerini geçirdiğinde, bir damla ter göğsünden aşağı süzüldü.
“Konuşma… sadece hisset…” dedi.
Ve sonra, bedenleri arasında hiçbir sır kalmadı.